11. Konstantinos İstanbul’u nasıl savunduysa, ben de bu payitahtı öyle savunurum
Sultan 2. Abdülhamid’in Sürgün Yılları ve Çanakkale’deki Sessiz Zaferi
Osmanlı Devleti’nin en uzun ömürlü ve en çok tartışılan padişahlarından biri olan Sultan 2. Abdülhamid, yalnızca 33 yıllık saltanatıyla değil, tahttan indirildikten sonraki vakur ve vatanperver tavrıyla da tarih sahnesindeki yerini sağlamlaştırmıştır.
1909’da sürgün edildiği Selanik’ten 1912’de İstanbul’a dönerek Beylerbeyi Sarayı’na kapatılan Sultan, hiçbir zaman devletine ve milletine küsmemiş; özellikle 1915 Çanakkale Cephesi açıldığında, milletin direniş ruhunu yansıtan şu sözüyle hafızalara kazınmıştır:
“11. Konstantinos İstanbul’u nasıl savunduysa, ben de bu payitahtı öyle savunurum. Ben kaçmam; İstanbul’u savunur, savaşarak ölürüm!”
Selanik Günleri (1909 – 1912)
31 Mart Vakası sonrası 27 Nisan 1909’da tahttan indirilen Sultan 2. Abdülhamid, İttihat ve Terakki yönetimi tarafından Selanik’e sürgüne gönderildi.
Burada Alatini Köşkü’nde, çok sınırlı sayıda görevli ve yakınıyla birlikte yaşamını sürdürdü.
Ziyaretleri ve haberleşmeleri sıkı denetim altındaydı.
O yıllarda büyük bir yalnızlıkla sınansa da, devletin varlığına ve milletin bekasına dair en ufak bir serzenişte bulunmadı.
İstanbul’a Dönüş – Alman Gemisiyle Kurtuluş (1912)
1912’de Balkan Savaşları patlak verince, Yunan kuvvetleri Selanik’e kadar ilerledi.
Selanik’in düşmesi ihtimali doğunca, Sultan’ın yabancıların eline geçme tehlikesi ortaya çıktı.
Osmanlı Devleti, Almanya’dan destek talep etti.
2. Abdülhamid, Alman donanmasına ait SMS Loreley gemisiyle, 2 Kasım 1912 tarihinde gizlice İstanbul’a getirildi.
Haydarpaşa’dan alınarak Beylerbeyi Sarayı’na yerleştirildi.
Artık onun sürgün hayatı Boğaz’ın kıyısında, ama yine gözetim altında devam edecekti.
Beylerbeyi Sarayı Yılları (1912 – 1918)
Beylerbeyi Sarayı Sultan için bir nevi göz alıcı bir tecrit mekânıydı.
Ziyaretleri denetleniyor, dış dünyayla bağı sınırlı tutuluyordu.
Fakat Sultan her zaman devletle iç içeydi. Gazeteleri, raporları takip ediyor, bahçede yürüyüş yapıyor, torunlarıyla vakit geçiriyordu.
Devlet işlerinden uzaklaştırılmış olsa da, devlet sevgisinden asla kopmamıştı.
Hamidiye Tabyası – Savaştan 20 Yıl Önce Atılan İleri Görüşlü Adım
Sultan Abdülhamid, 1890’lı yıllarda, daha dünya büyük savaşlarla tanışmadan önce, İstanbul’un güvenliği için Çanakkale Boğazı’nı tahkim ettirme kararı aldı.
-
Mevcut tabyaların yenilenmesini,
-
Yeni bataryaların ve topların inşasını,
-
Modern savunma sistemlerinin kurulmasını emretti.
Bu kapsamda Asaf Paşa görevlendirildi ve inşaatların ilerleyişi Sultan’a sürekli rapor edildi.
Sonuç: Anadolu Hamidiye Tabyası, 1890’ların başında tamamlandı.
1915’te Çanakkale Cephesi açıldığında, bu tabya 9 top ve 10 cephanelikle düşmana 75 atış yaptı.
Bölgedeki en kritik savunma noktalarından biri hâline geldi.
Çanakkale Savaşı ve Başkentin Taşınması Tartışması (1915)
Çanakkale’de savaş kızıştığında, İstanbul’da panik büyüktü.
Bazı hükûmet üyeleri, başkentin Konya’ya taşınmasını gündeme getirmişti.
Bu gelişmeler üzerine Sultan Reşad, ağabeyi 2. Abdülhamid’e fikir danışmak üzere Beylerbeyi Sarayı’na bir heyet gönderdi.
Sultan Abdülhamid’in cevabı açık ve kararlıydı:
“Ben bir yere gitmem. İstanbul’u savunarak ölürüm.”
Ve ardından, tarihe kazınan o kıyaslamayı yaptı:
“11. Konstantinos İstanbul’u nasıl savunduysa, ben de bu payitahtı öyle savunurum. Ben kaçmam; İstanbul’u savunur, savaşarak ölürüm!”
Boğaz’ın savunması hakkında tereddüt dile getirilince şu güven dolu sözleri söyledi:
“Atalarımın ve benim yaptırdığım kale ve tabyalar eğer hâlâ ayakta ise, düşman Boğaz’ı geçemez.”
“Ben o Boğaz’a öyle toplar koydum ki, İngiliz oradan geçemez!”
Bu sözler, onun ileri görüşlülüğünün ve hazırlıklarının sadece bir askerî tedbir değil, bir vatan yemini olduğunu ortaya koyar.
18 Mart Gecesinin Gizli Kahramanı: Selahaddin Adil Paşa’nın Tanıklığı
1915 yılında Çanakkale Boğazı’nın savunmasında görevli olan ve 18 Mart gecesinin komutanı kabul edilen
Selahaddin Adil Paşa, hatıralarında Sultan Abdülhamid’in hazırlıklarına şu cümlelerle işaret eder:
“Hakikaten büyük kısmı Sultan 2. Abdülhamid döneminde yapılan yenileme ve güçlendirme çabaları, hem düşmana büyük zarar verdirmiş hem de siperlerdeki asker kaybını en aza indirmiştir.”
Adı çok anılmasa da, “gizli kahraman” olarak tarihe geçen Selahaddin Adil Paşa’nın bu tanıklığı, Sultan Abdülhamid’in Çanakkale’deki rolünün yazılı teyididir.
Vefatı ve Ebedî Huzur (1918)
Sultan 2. Abdülhamid, 10 Şubat 1918 günü Beylerbeyi Sarayı’nda hayata gözlerini yumdu.
Cenazesi, Sultan Mahmud Türbesi’ne defnedildi.
On binlerce insan, onu “halifemiz” diyerek uğurladı.
Sonuç
Sultan 2. Abdülhamid’in hayatı, sessiz ama derin bir vatan mücadelesidir.
Tahttan indirilmiş olsa da, sorumluluk duygusu sönmemiş; Çanakkale geçilmesin diye 20 yıl önceden tedbir almış; başkenti terk etmeyi reddederek halkına cesaret aşılamıştır.
Ve şu sözü, hâlâ bu milletin hafızasındadır:
“11. Konstantinos İstanbul’u nasıl savunduysa, ben de bu payitahtı öyle savunurum.
Ben kaçmam; İstanbul’u savunur, savaşarak ölürüm!”
Bugün hâlâ Çanakkale “geçilmez”se, onun iradesi , ön görüsü ve duaları da bu destanda saklıdır.
Tarih Araştırmacısı ve Yazarı